Türk-Altay Yaratılış Mitolojisi ile Tevrat ve Kuran' da ki Yaratılış Anlatısı Arasında Benzerlikler
Selamlar dostlarım,
Bu yazımda İslamiyet öncesi Türk-Altay mitolojisindeki yaratılış anlatısı ile Kuran ve Tevrat' ta yer alan yaratılış anlatısı arasındaki paralellikler ve benzerliklere değineceğiz ve benzerliklerin sebebini aşağıdaki 3 şıktan hangisi daha iyi açıklayıp bizi tatmin edecek bakacağız.
A-Tesadüf
B-Halkların birbirinden
etkilenmesi/ Musa'nın / Muhammed' in Türklerden bu hikayeyi duyup yazma ihtimali
C-Kuranın/Tevratın ilahi
söz olması ve bu yaratılış anlatısındaki olayların gerçekten yaşanmış
olması
Yazımızda parça parça
gideceğiz. Başlayalım
1. Evrenin
Yaratılışından Önce Sadece Tanrının ve Suyun Olması
Türk-Altay Yaratılış Mitolojisine göre;
başlangıçta her yer karanlıktı ve etraf su ile kaplıydı, her şeyden önce su
vardı. Bu su/okyanus kıyısızdı, sudan başka bir şey yoktu, suyun üzerinde
yaşayan Ak Ene (Ak Ana) ve konacak yer bulamayan Kayra Han/Bay Ülgen (Göktanrı)
evrendeki tek varlıklardı.
Tevrat' ın Yaratılış
bölümü aşağıda yer aldığı gibidir,
"Yar.1: 1
Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.
Yar.1: 2 Yer boştu,
yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı'nın Ruhu
suların üzerinde dalgalanıyordu.
Yar.1: 3 Tanrı, «Işık
olsun» diye buyurdu ve ışık oldu
Yar.1: 4 Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıktan ayırdı.
Yar.1: 5 Işığa
«Gündüz», karanlığa «Gece» adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ilk gün
oluştu.
Yar.1: 6 Tanrı, «Suların ortasında bir kubbe olsun, suları birbirinden ayırsın» diye buyurdu.
Yar.1: 7 Ve öyle oldu.
Tanrı gökkubbeyi yarattı. Kubbenin altındaki suları üstündeki sulardan
ayırdı.
Yar.1: 8 Kubbeye «Gök» adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ikinci gün oluştu.
Yar.1: 9 Tanrı,
«Göğün altındaki sular bir yere toplansın, kuru toprak görünsün» diye
buyurdu ve öyle oldu."
Kuran' da yer alan Hud suresinin 7' inci ayeti şu şekildedir;
"O,
gökleri ve yeri altı günde yaratmış olandır. O sırada Arş’ı /yönetim
merkezi suyun üstündeydi. Onları yaratması, hanginiz daha iyi davranacak diye
sizi zorlu bir imtihandan geçirmesi içindir."
Özetle; yukarıda yer alan anlatıların ortak noktası yer, gök, yıldızlar, insanlar, bitkiler, hayvanlar kısaca evren yaratılmadan önce sadece (Tanrı haricinde) su vardır (türk mitolojisinde Göktanrıya ek olarak Ak ana adı verilen tanrı olmayan belki kutsal ruh diyebileceğimiz bir varlık da mevcuttur
2.Bölüm;
Kötü Varlığın Tanrıya Karşı Böbürlenmesi ve Tanrı Tarafından Dışlanması
Ak Ene (Ak Ana) birini
yaratması için Kayra Han (Göktanrı) ilham verdi ve tanrı Kayra Han birini
yarattı ve ona kişi dedi
Daha
sonraları kişi böbürlendi ve rüzgarı buldu, Kayra Han' dan daha yükseğe
uçmaya çalıştı ,ona karşı yüreğinde kıskançlık vardı. Bir gün Kayran Han (Tanrı) üzerine su sıçrattı bunun üzerine tanrıdan af diledi ve
affedildi. Daha sonra Kayra Han, kişiden suya dalmasını ve kendisine balçık
getirmesini istedi, kişi onun istediğini yaptı, Kayra Han, kişinin getirdiği bu
toprağı/balçığı yeryüzüne serpti ve bu toprak genişledi. Kayra Han kişiden tekrar
aynı şeyi yapıp kendisine balçık getirmesini istedi bu sefer kişi kendine ait
bir toprağı olsun diye balçığın bir kısmını ağzında gizledi, saklamadığı kısmı
Kayra Han' a verdi, Kayra Han suyu toprağın üzerine serpip genişlemesini
buyurunca kişinin ağzındaki toprak da genişledi, kişi boğulacak gibi oldu,
kaçmaya çalıştı ise de her yerde Tanrıyı hissetti ve ondan bağışlanma talep
etti
Kayra han (tanrı) kişiyi
lanetledi ve senin adın "Erlik" olsun dedi senin gibi kötü
olanlar senden taraf benim gibi temiz ve iyi olanlar benden taraf olsun dedi.
Yukarıda
göreceğimiz işi kişi Tanrıyı kıskanmaya, onunla boy ölçüşmeye çalışıyor ve
böbürleniyor. Burada anlayabileceğimiz üzere daha sonra Erlik adını alan kişi (
daha sonraları Türk mitolojisinde kötülük tanrısı Erlik olarak karşımıza çıkacaktır)
Tevratın Yeşaya ve
Hezekiel bölümleri aşağıda yer aldığı gibidir;
"Şeytan
gururu yüzünden Tanrı huzurunda kovuldu! Çünkü o Tanrı gibi olmak istedi.
Tanrı’dan daha görkemli olmak istedi. (Yeşaya 14:12-15 ve Hezekiel 28:12-15)
Kuranın Bakara suresi 34'
üncü ayeti aşağıda gibidir.
"Meleklere
“Âdem’e secde edin /onun karşısında saygıyla eğilin!” dediğimizde İblis hariç
hemen eğildiler. İblis direndi, büyüklendi ve kâfirlerden oldu."
Araf suresinin 13' üncü
ayeti aşağıda yer aldığı gibidir;
"Allah
dedi ki: “İn oradan! Orada büyüklük taslamaya hakkın yoktur. Çık dışarı! Sen
aşağılıklardansın.”
Hem Türk-Altay mitolojisinde hem Tevrat' ta hem Kuran' da kötü varlık diyeceğimiz, Erlik/Şeytan ikilisi kendisini yaratan Tanrı ile boy ölçüşmeye ve ona karşı böbürlenmeye başlamıştır ve bunun sonucunda lanetlenmiş/dışlanmış/kovulmuştur.
3. Bölüm- Kötü Varlığın (Erlik/Şeytan) İnsanı Kandırmaya Çalışması ve Tanrıya Karşı İnsanları Yoldan Çıkartacağını Belirtmesi, Ağaç/Yasak Meyve, Çıplaklık ve Kötü Varlığın
Türk-Altay yaratılış mitolojisinin devam eden süreci şu şekilde ilerler; zamanla yeryüzünde dalsız budaksız bir ağaç
oluştu, Kayra Han (Tanrı) bu agacı sevmedi çünkü dalsız yapraksız ağaç olmazdı. Kayra
Han ol dedi ve ağaç yeşerdi. Bu dallardan insanlar türedi. Erlik hemen bu
ağacın yanına geldi acaba bu insanlar ne yer ne içer diye düşünürken insanların
ağacın meyvelerinden yediklerini gördü ama insanlar agacın yalnızca bir
tarafındaki yemişleri yiyor diğer tarafındaki yemişlere dokunmuyorlardı.
İnsanlara bunun nedenini sordu, İnsanlar ağacın o kısmındaki meyvelerin Kayra
Han (Tanrı) tarafından yasaklandığını ve Yılan ve Köpeğin yasak meyveleri
yememeleri için bekçilik yaptığını söylediler.
Erlik fesat çıkarmak için
Törüngey isimli erkeğe yaklaşıp; " Kayra Han size yalan söylemiş, asıl
yasakladığı yemişlerden yemeniz gerek asıl onlar daha tatlıdır" dedi
ve uyumakta olan yılanın ağzının içine girdi ve yemişlerden yedi, Törüngey' in karısı Ece geldi ve Erlik hem erkeğe hem kadına yasak
yemişlerden yemesi gerektiğini söyledi ama Törüngey Tanrının sözünü tutup
meyveden yemedi fakat karısı Ece yasak meyvelerden dayanamayıp yedi ve
kocasının ağzına sürdü. Törüngey ve Ece' nin tüyleri birden döküldü çıplaklıklarından utandılar
ve kaçıp saklandılar, Kayra Han oraya geldiğinde onlara seslendi Törüngey
ve Ece ise çıplak olduklarını gizlemek zorunda olduklarını söylediler, Tanrı Kayra
Han durumu anladı ve yasak yemişi yiyenlere ceza vermeye başladı.
Tanrı Kayra Han erkeğe; "Benim ışığımdan yoksun kalacaksın, artık insan yaratmayacağım insanlar senden
türeyecek"Kadına ise "Çocuk doğuracak ve acı çekeceksin" dedi
Tanrı Kayra Han Erlik' e
insanları neden aldattığını sordu; Erlik ise "Ben istedim sen vermedin,
artık hep çalacağım, sarhoş olduklarında peşlerine düşeceğim, nereye giderlerse
gitsinler peşlerini bırakmayacağım " dedi
Bunun detaylarına
Tevrat’tın Yaratılış bölümünden bakalım:
“Yar.3: 3 «Ama Tanrı, 'Bahçenin ortasındaki
ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa
ölürsünüz' dedi.»
Yar.3: 4 Yılan, «Kesinlikle ölmezsiniz»
dedi,
Yar.3: 6 Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi.
Yar.3: 7 İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar.
Şimdi Kuran' dan söz
konusu hususa bakalım, Bakara suresinin 35' inci ayeti aşağıda yer aldığı
gibidir;
Dedik ki: “Âdem! Sen ve
eşin şu bahçeye yerleşin. Beğendiğiniz yerden bol bol yiyin; ama şu ağaca
yaklaşmayın, yoksa yanlış yapanlardan olursunuz.”
Araf
suresi 16 ve devamı ayetler şu şekildedir
"İblis dedi ki: “Madem beni
azdırdın, ben de onlar için, kesinlikle senin doğru yolunun üstünde
oturacağım, sonra önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından
sokulacağım. Onların çoğunu, şükretmeyen/sana karşı görevlerini yerine
getirmeyen kişiler olarak göreceksin. Allah
dedi ki: “Değersizleştirilmiş ve kovulmuş olarak çık buradan! Hele onlardan
biri sana uysun, kesinlikle sizi topluca cehenneme doldururum, Âdem! Sen ve eşin
şu bahçeye yerleşin. İstediğiniz yerden yiyin ama şu ağaca yaklaşmayın,
yoksa yanlış yapanlardan olursunuz. Şeytan her birinin bedenindeki örtülü yerleri
kendilerine göstermek için onlara fısıldayıp şöyle dedi: “Bakın, Rabbiniz
bu ağacı size sırf ikiniz de hükümdar ya da ölümsüzleşenlerden olursunuz
diye yasakladı. ikisine de şöyle yemin etti: “Ben sadece sizin iyiliğinizi
isteyenlerdenim. Böylece ikisini de kandırıp bulundukları yerden indirdi. O
ağaçtan tattıklarında ikisinin de bedenleri kendilerine göründü. Bahçenin
yapraklarını üst üste koyup örtünmeye başladılar. Rableri onlara şöyle
seslendi: “İkinize de bu ağacı yasak etmedim mi? ‘Şeytan, ikinizin de açık
düşmanıdır demedim mi?”
Araf
suresi 27' inci ayet aşağıda yer aldığı gibidir;
"Ey Âdemoğulları!
Şeytan sakın sizi sıkıntıya sokmasın! Nitekim o, ana-babanızın bedenlerini
birbirlerine göstermek için elbiselerini sıyırarak onları o bahçeden çıkartmıştı.
İblis ve tayfası, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz
şeytanları, inanmayanların velileri /en yakınları] yaptık.”
Özetle;
3 anlatıda da göreceğimiz üzere; Hem Türk-Altay Mitolojisinde hem Tevrat' ta hem
Kuran' da; Tanrı insanları yaratıyor ve insanları bir bahçeye yerleştiriyor ve
yaklaşmamaları gereken agaç /meyve konusunda onları uyarıyor fakat her 3
anlatıda da görüleceği üzere; kötücül varlık Erlik/Şeytan hem erkeğe hem
kadına ağaca yaklaşmaları ondan tatmaları yemişi yemeleri noktasında onları
kışkırtıyor/ikna ediyor/fısıldıyor, onları meyveyi tatmanın çok iyi sonuçları
olacağına ikna ediyor, insanlar tanrının sözünü çiğneyerek agaca yaklaşıyor ve
her 3 anlatıda da bu ağaçtan tadınca, meyveden yiyince çıplak kalıyorlar ve çıplaklıklarından
utanıyorlar ve her 3 anlatıda da Tanrı meyveyi yiyenleri/ağaçtan tadanları olduğu yerden kovuyor/derecesini düşürüyor.
Bütün bu olanlardan sonra Kayra Han
insanların yanına gelip onlara yeryüzünde iyi güzel ne varsa verdiğini, iyilikten
uzaklaşmamaları gerektiğini ve kötülükten uzak durmaları gerektiğini ve onlarla
yüz yüze görüşmeyeceğini artık kendi hayatlarını kendilerinin kazanıp sürdürmesi
gerektiklerini söyledi ve insanlara yardımcı olmaları için iyi ruhlar
görevlendirdi.
Kuranda yer alan Bakara suresinin 38'
inci ayetine bakalım, Allah yasak meyvenin yenmesi üzerine İblis, Adem ve eşini
bahçeden kovuyor ve onlara şunu söylüyor
"Onlara şunu da söyledik: “Oradan hep birlikte inin! Tarafımdan size bir rehber/kutsal kitap gelir de rehberime/kitaba kim uyarsa onların üzerinde ne bir korku olur, ne de üzülürler.
Mitoloji devam ediyor fakat insanın yaratılması ve cezalandırılması kadar olan kısmına kadar değindim. Burada bitiriyorum karşılaştırmayı.
Şimdi buraya kadar 3 anlatı arasında çok benzerlik olduğunu gördük ve hali ile aklımıza acaba bu kadar benzerlik tesadüf mü yoksa Türkler, Yahudilerden mi aldı ya da Araplardan mı etkilendi veya Yahudiler veya Araplar Altay Türklerinden mi etkilendirler veya Musa ile Muhammed acaba Türkolog muydu? soruları aklımıza geliyor.
Altay Türklerinin yaşadığı coğrafyayı bu sayfanın en altına koydum bu coğrafyaya baktığımızda Ortadoğu'dan ne kadar uzak olduğunu idrak edebiliriz. İslamiyet öncesi Altay Türklerinde Ortadoğu halkları ile ticari ilişkileri olmuşsa da sistematik ve büyük ticari ilişkileri olmadığı ve Altay Türklerinin, İsrailoğulları ile çok etkileşimde olan bir halk olmadığı malumunuzdur.
Hicr suresinin 15' inci ayetinde Allah her topluma bir uyarıcı/elçi gönderdiğini bildirmiştir. Yani her kavim mutlaka ilahi kelama muhatap olmuştur. Şuara suresinin 196' ıncı ayetinde Rabbimiz Kuranda yazanların önceki toplumlara gönderdiği elçilere verdiği kitaplarda da yer aldığını kuranın yeni ve değişik bir kitap olmadığını ifade etmiştir. Yani Kuran'da bir husus yer alıyorsa bu mutlaka başka kavimlerin kutsal kitaplarında/sözlü anlatılarında/efsanelerinde/yazıtlarında/mitolojilerinde yer almalıdır eğer önceki kavimlerin yazılı ve sözlü anlatılarında mitolojilerinde kuran ile ortak olan hususların varlığı kuranın ilahi kelam iddiasını destekleyen bir unsurdur çürüten değil örneğin; Kuran' da Tevrat' ta, Zerdüştlük' te ve Sümer tabletlerinde insanın kilden/çamurdan yaratıldığını ifade etmesi Kuranın bu kitaplardan kopya çektiğini değil, her topluma gelen elçilerin bu toplumlara Allah' ın insanı çamurdan yarattığını kendi kitapları ile anlatmış olması ile ilgili bir konudur.
Tabi bu dinler zamanla bozulmuş ve kitaplar ortadan kalkmıştır. Mitolojiler dinlerin bozulmuş halidir, Türkler gibi sözlü kültürün güçlü fakat yazılı kültürün zayıf olduğu çok geniş ve farklı coğrafyalarda yaşayan bir kavim için özellikle bu husus daha belirgindir. Söz konusu Türk-Altay mitolojisinde görüleceği üzere; Türkler en başta tek tanrılı bir dine sahip iken zamanla iç ve dış dinamiklerin etkisiyle, özellikle dinin en etkili sömürü aracı olduğunun fark edilmesiyle zamanla birçok ilah ve yari ilah türemiştir, Göktanrının en başta olduğu bir baştanrı ve altta ondan daha güçsüz aracı tanrılar türemiştir özetle Roma mitolojisi veya Cahiliye Araplarında olduğu gibi başta güçlü tanrı altta yardımcı tanrıların olduğu tanrılar panteonu ortaya çıkmıştır. Türklerde sonradan ortaya çıkan bazı tanrılar şöyledir; Ay tanrısı, Güneş tanrısı, Zaman tanrısı, Umay Ana, Erlik, Temir Han vb.
Bu toplumların kaderidir; İran Zerdüştlüğü ve İslam Öncesi Araplarda da durum böyledir, tek tanrı ile başlayan ilahi dinler zamanla dinin en etkili sömürü aracı olduğu fark edilmesiyle, iktidarlar ve din sömrüsünden geçinenler tarafından bozulmuş, ilahi kitaplar unut(tur)ulmuş ve oradaki anlatılar zamanla kulaktan kulağa değiştirilerek anlatılarak bozularak mitoloji/efsane/halk hikayesi gibi isimlerle sonraki kuşaklara aktarılmıştır.
Dolayısıyla Türklere gelmiş olan bir elçinin onlara Kuran ve Tevrat'ta da yer alan yaratılış hikayesini anlatmış olması oldukça muhtemel ve kurana uygundur, tabi zamanla türklerdeki bu tek tanrılı hak din yozlaştırılmış, ilahi kelam unutturulmuş ve tanrıcıklar ortaya çıkmıştır.
Buraya kadar okuduğunuz için çok teşekkür ederim.
*Altay Türklerinin Yaşadığı Coğrafya
Yorumlar
Yorum Gönder